18 Şubat 2009 Çarşamba

Gazanfer Özcan Hayatını Kaybetti

Sayısız tiyatro oyununda, sinema filminde ve dizide rol almış büyük oyuncu Gazanfer Özcan dün hayatını kaybetti. Sizlerle, onun son röportajını paylaşmak istedim. Röportajda, o an gelene kadar oynayacağım diyerek ölümüne atıfta bulunuyor.

Mimikleriniz dikkat çekiyor. Komedi oyunculuğunda sizin için baskın unsur nedir?

Ben bilerek ya da altını çizerek mimik yapmıyorum. Becerebildiğim kadar doğal olmaya çalışıyorum. Gerektiği yerde, doğal mimik yapılması gerekiyor.

Avrupa Yakası için “Gazanfer Özcan’ın o koltukta oturması bile yetiyor” diyorlar.

Eksik olmasınlar, iltifat ediyorlar. Zaten sadece oturuyorum! Yormuyorlar beni.

Hâlâ tiyatroya devam ediyorsunuz. Bunun zorlukları ve sizin için vazgeçilmez olmasının sebebi nedir?

Tiyatro benim için artık bir yaşam biçimi. Bu sene 60. yılımızı kutlayacağız. 60 yıldır benim hayatımın tümü diyebilirim, bir parçası değil. Vazgeçemeyeceğim bir sanat, bir aşk! Tedavisi mümkün olmayan bir virüs bu…

60. yıl için kutlama yapacak mısınız?

Hayır; çünkü 25. ve 50. yılda yaptık. Bu sene de yaparsak milletin gırtlağına gelir artık.

Hiç elinizi eteğinizi tiyatrodan çekmeyi düşünmediniz mi?

Düşünmedim, düşünmüyorum da. ‘O vakit’ gelince bulunduğum yerde olur inşallah.

Tiyatrocular genelde televizyonu tiyatro kadar kıymetli bulmuyorlar. Avrupa Yakası’nda oynamanızda ne etkili oldu?

Gülse Hanım’ın tarzını çok beğendim. Yazdığı senaryolar bana hoş geldi. Bir de tabii davranış meselesi. Üstün bir ilgi, üstün bir sevgi, saygı görüyorum. O yüzden benim için orası çok makbul tabii. Tiyatro kadar seviyorum yani.

Tiyatroların kalkınabilmesi için devletin yardımından bahsediyorlar. Devlet nasıl bir yardımda bulunmalı tiyatrolara?

Devlet, yetişebildiğince yardım yapıyor. Ama bu yeterli mi, değil mi? Bu, ayrı bir tartışma konusu. Daha geniş imkânlar sağlanırsa çok daha iyi şeyler yapılır kanaatindeyim.

Nedir bu imkânlar?

Tamamen parasal. Çünkü tiyatronun giderleri o kadar fazla ki bu, yalnız seyirciyi doldurmakla karşılanacak gibi değil. Devlet, reklam masraflarımızı karşılıyor, ki o da büyük bir fayda. Dekorumuzu, kostümümüzü karşılıyor.

Tiyatronun masrafları nelerdir peki?

En basitinden söyleyeyim: Buradaki telefon ve elektrik masrafı bir ikametgâhın 10 misli, 20 mislidir. Personel, sanatçı, teknik elemanlar; bunların vergileri, stopajları, sosyal sigorta masrafları, kirası bunlar üst üste geldiği zaman büyük meblağ.

Devlet, bu masrafların karşılanabilmesi için ekstra bir şey üretemez mi?

Devletin en büyük faydası -ki çok zor bir şey- sanatçılara kendilerini gösterebilecek alan bulabilmesi için bol bol tiyatro yaptırması olur. O zaman iş biraz daha kolaylaşır.

Komedi Filmleri Festivali’nden onur ödülü aldınız. Komedi filmlerinin Türk seyircisi gözündeki yeri sizce ne? Çünkü en filmsiz dönemlerde bile komedi filmleri hep seyirciyle buluştu.

Benim bu soruya geniş kapsamlı cevap vermem mümkün değil. Çünkü herkes bilir, sinemayla yakınlığım çok olmamıştır, birbirimizi sevmedik. Böyle bir onur ödülüne layık görüldüğüme de çok şaşırdım. Eksik olmasınlar, ödülün kötüsü olmaz. Hep ihtiyaç duyduğumuz şey. Ödüller insana güç verir, hız verir, yaşam zevkini artırır. Çeşitli sorunların mevcut olduğu bir ortamda herkes eğlenmek için sıkıntılarını giderecek çareler araştırıyor, bu meyanda komedilere olan bir düşkünlük söz konusu.

Son zamanlarda sinema ya da tiyatroya emek veren ‘yılların sanatçıları’na ödül verme yarışı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanatçıyı onore etme açısından çok güzel bir şey. Bir de, sanatçının ‘ben çaptan düştüm hali’nden sıyrılması için bir vesile. Ödül vermek için sanatçıların yaşlanmalarını bekliyorlarsa bu, büyük bir yanlış!

Siyasi ve bel altı esprileri ucuz güldürü olarak tanımlıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

İlle politik espri, ille belden aşağı espri yapılarak komiklik olmaz. Bugüne kadar öyle bir şeye tenezzül etmedim bile. Yapanları kınamıyorum, onların becerisi öyle. Her yiğidin farklı bir yoğurt yiyişi vardır; ama benim kitabımda böyle bir şey yok.

60 yıllık sahne hayatınızda oyunculara karşı nasıl bir tutum sergilediniz?

Ben, benim işimi yapan 7’sinden 70′ine kadar kim varsa hepsine yaptığı işten dolayı büyük saygı duyan bir insanım. Herkes benim için bir numaradır. Herkesin görevi ayrıdır. Ben geniş bir sofrada tuzluk da olabilirim, sürahi de… Bunu kabullendikten sonra zaten sorun çıkmaz. Bir de en önemlisi, meslektaşlarıma kıskançlık duygusu hiç duymadım. Hatta geçmişte kendi kendime: ‘Yüce Allah’ım, eğer ben kıskançlığa kapılırsam aklımı al!’ demişimdir!

Avrupa Yakası’ndaki oyuncu değişimleri sizi nasıl etkiliyor?

Hiç etkilenmedim. Her gelen benim için makbuldür. Herkese becerebildiğim kadar yardımcı olmaya çalışırım. Hiçbir şey olmasa da fikren yardımcı olmaya çalışırım. Yakınlık gösteririm. Çünkü onlardan aynı şeyi görüyorum, aksini yapmam mümkün değil. Bu tiyatroda da böyledir. Bir de, sette olsun, tiyatroda olsun her insanın mutlaka bir alternatifi vardır. Ben gidersem şurası şöyle olur diye bir zihniyeti katiyen kabul etmiyorum. 20 kişilik ekipten 5 kişi gitse, kalan 15 kişi gene götürür oyunu.

Şu an Dilber Hala ile olan sahneleriniz çok beğeniliyor.

Bu senaristin kendi fikri, yeni bir karakter doğurdu. Çok da isabetli oldu. Dilber Hala hakikaten kendinden bahsettirecek kadar başarılı. Senarist ne yazar bilmiyoruz!

Peki siz ne olmasını istersiniz?

Valla hiç düşünmedim. Onca şeyi yazabilecek kadar bilgim olsa, oturur ben kendim yazarım. O ayrı bir yetenek. Allah Gülse’nin sağlığına nokta kadar zarar vermesin. Çok üstün vasıflı bir isim, ben hayranıyım.

Sizi sinemada Beyaz Melek’te gördük.

Sadece bir gün gittim. Aslında Mahsuncuğumun teklifi başka bir roldü. Orada benim için Niko’yu düşünmüş. Fakat zamanım yoktu.

Yoksa sinemaya olan soğukluğunuzdan mı kabul etmediniz?

Diyarbakır seyahati filan vardı. Benim sağlığıma zararlıydı. Doktorlar, sıcakta çalışamaz, demişlerdi. İyi bir bahane oldu o. Bir de Mahsun’u yakından tanımıyordum. Bir türkücü neticede, hani nereden heveslendi de yönetmenlik yapıyor gibi bir istifham vardı kafamda. Ama yanılmışım, çok memnun oldum yanıldığıma da. Çok başarılı bir iş çıkardı.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Seinfeld: O Bir Klasik



Evet güncel bir konu veya haber değil bu ama uzun zamandır yazmak istiyordum bu efsane hakkında.

Seinfeld, 9 sezon boyunca süren eski bir NBC dizisidir. Bir klasiktir, ayrı bir kültürdür. Çoğu izlediğimiz yerli diziler, yabancı diziler Seinfeld'den çalıntı / esinlenme espirilerle doludur. Dizinin şapşal karakteri el mankeni olup ellerini koruyor, diğeri de korsan cd çekiyor ve en sonunda başı belaya giriyor. Tanıdık geldi mi? Peki Avrupa Yakası dizisinin bir bölümünün sonunda Jerry Seinfeld'e Teşekkürler yazıyordu desek?


Seinfeld hiçbir şey hakkında dizidir. Hiçbir konusu yoktur. Bir komedyen, bir gerzek geçiçi işlere giren arkadaşı, işsiz fakat parası olan (!) komşusu, ve eski sevgilisi yeni arkadaşının maceralarını anlatır.

Avrupa Yakası'ndaki Seinfeld Göndermeleri / Esinlenmeleri

Avrupa Yakası'nı kesinlikle aşağılamıyoruz! En yaratıcı Türk dizisidir bana göre. 22 dakikalık yabancı dizilerle mukayese etmek te imkansızdır ve 160 küsür bölümdür 2 saat süren dizi senaryosu yazmak ta imkansız gibi bir şeydir. Bu kadar esinlenme az bile.

  • Sacit (George Costanza) 'in tekrar saç sahibi olmak icin Çin'den getirttiği pis kokan ilacı kullanması, kafasına sürmesi.

  • Sedef Hanım'ın İffet'e verdiği hediyeyi, İffet'in Gaffur'a vermesi.
    (Elaine'in  diş doktoruna verdiği hediyeyi, diş doktorunun Seinfeld'e vermesi)
  • Fatoş (George Costanza) 'un istemsizce göz kırpması, karışıklıklara yol açması.

  • Sacit (Cosmo Kramer)'in plaj kokulu parfüm üretmeye çalışması.

 Jerry Seinfeld

Dizinin komedyen olan ana kahramanı. Dizideki en normal karakter o olsa da pek normal değildir. Aşırı titizdir ve tuhaf takıntıları vardır. Elleri erkek eline benziyor diye sevgilisinden ayrılır her bölümde yeni sevgilisi olur. Elaine'in eski sevgilisidir.

George Costanza

George Costanza; kel,şişman hayatta en fazla çalıştığı zaman işsizlik maaşını kaybetmemek için iş arıyor numarası yaptığı zamandır. Hayatının en güzel gününü her zamankinin tam tersi davrandığı gündür. İşe bu şekilde girmiştir fakat tabii ki kovulmuştur. Genelde pek sevgilisi olmaz. Seinfeld'in liseden en iyi arkadaşıdır ve "George sinirleniyor!" , "George şüpheli!" şeklinde konuşur. Annesi ve babası delidir, onu onlar delirtmiştir. I was at the pool ve George what are you doing? sahneleri ile ünlüdür.

Elaine Benes

Jerry'nin eski sevgilisi. Mr Petterman adlı tuhaf, psikopat patronunun yanında çalışır. Meşhur dansı ile ünlüdür. Herkes dansı ile dalga geçer fakat kendisi çok iyi dans ettiğini sanır. Bir korsan cd ye dansını kaydeder ve herkes onunla dalga geçer.

Cosmo Kramer 

Adını herkesten saklayan bu tuhaf adam olmasa Seinfeld, Seinfeld olmazdı. Aniden Seinfeld'in evine girer, onun yemeklerini yer eşyalarını kullanır gece 3'te eve girip mısır patlatır, onun banyosunu kullanır. Son sezonda onun yıllardır grevde olduğunu öğreniyoruz.  Hiç iş yapmaz yanında para taşınmaz arkadaşları sayesinde "idare eder".  Hollywood'a gidip ünlü olmaya çabalar.

Lost: Kutup Ayıları

 Herkese merhaba :)

 Lost ve kutup ayıları hakkında yazdığım teorimi paylaşacağım.

Sawyer, henüz ilk bölümlerde bir adada bulunmaması gereken kutup ayısını Sawyer vurduğunda hepimiz şaşırmış ve Lost'un aslında doğaüstü olaylara sahip bir dizi olduğunu fark etmiştik. Peki ne arıyor kutup ayıları adada? Bence kutup ayılarının adada neden oldukları oldukça belli. Eğer kutup ayılarının işlevini anlayamadıysanız haberin devamından okuyabilirsiniz.

Jacop, Benjamin Linus'a 4. sezonun son bölümünde adanın ışınlanması gerektiğini söylüyor. Benjamin Linus'ta adayı ışınlayanın geri gelmeyeceğini dramatik bir edayla söylüyor ve "Işınlama Odası"'na gidiyor.

Bu oda hepinizin bildiği gibi soğuk tutulan, karlı bir yer. Benjamin kürkünü giyiyor ve odaya giriyor. Kürkü daha önce bir yerde görmüştük hatırladınız mı? Evet Benjamin'in "Türkçe Biliyor Musunuz?" dediği meşhur bölümde Ben'i bir kürk içinde çölde görüyoruz. Oraya yeni geldiği her halinden (ve kürkünden) belli olan Ben, hangi yılda olduğundan bile emin değildi.

Evet, Benjamin Linus adayı ışınladıktan sonra çöle ışınlandı. Çölde uyandığı bölüm, 4. sezon finalinin hemen sonrasını anlatıyor. Peki bunun kutup ayılarıyla ne alakası var? Charlotte, çölde kutup ayılarını araştırıyor ve bir iskelet buluyor. Dharma armasının bulunduğu bir kemer taşıyan kutup ayısı.

Düşünceme göre kutup ayıları, adayı ışınlamakla görevli. Soğuk tutulan odada dümeni çevirerek adayı ışınlayan kutup ayıları çöle ışınlanıyor.

Lost: Zaman Yolculuğu



Lost maalesef zaman yolculuğu kavramına bulaşan her dizi gibi mantık hataları yapmaya başladı. Güzelim Heroes dizisi sırf bu yüzden saçma gelmeye başladı. Diziler maalesef zaman yolculuğu kavramının "nedensellik" ilkesini ihlal edeceğini önemsemeden dizilerine dahil ediyorlar.

Nedensellik kavramı, her şeyin bir neden sonucu gerçekleştiğini söyler. Zaman yolculuğunun bunu ihlal etmesine şöyle örnek verebiliriz: Geçmişe gittim, annemi öldürdüm. O zaman ben de varolamam ve geçmişe gidip annemi öldüremem, gibi. Lost'un 4. sezonunda Desmond'ın zamanda yolculuk yaptığını ve bunun cismi olarak değil de zihinsel olarak gerçekleştiğini görüp sevinmiştik. Fakat bu şekilde bile mantık hatası yapmamaya ve nedenselliği ihlal etmemeyi başaramadılar.

Faraday, Desmond'a kendisine inanması için frekansın boyutunu söylemişti. Yaptığı deneyde işe yarayacak frekansı geçmişte Desmond'dan öğrenen Faraday, Desmond'a Desmond'ın söylediği sayıları verdi. Böylece geçmişte Desmond Faraday'a frekansı söyledi. Peki bu frekans nerden geliyor? Desmond bulmadı ona Faraday söyledi. Ama Faraday'a da Desmond söyledi. İşte bu yüzden nedenselliği ihlal etmek zorunda zaman yolculuğuna bulaşan diziler ve bu da mantıksızlığa yol açıyor. Umarız Lost daha fazla zaman yolculuğu kavramıyla uğraşmaz -ki uğraşacak-.

HIMYM: The Stinsons



 How I Met Your Mother'ın 2 Mart'ta yayınlanacak olan bölümde, Barney'nin gizli bir sevgilisi olduğundan şüphelenen Ted, Lily, Marshall ve Robin onu gizli gizli takip etmeye başlar. En sonunda Barney, onları karısı ve çocuklarıyla tanıştırır!

 Bunlar tabii ki kurmacadır. Barney'nin annesi şehre geri inmiştir ve annesine kendisini kanıtlamak ve onu memnun etmek için sahte bir "aile" düzenleyecektir.

Lost: Charlotte ve Miles

 Charlotte burnu ilk kanayan karakter. Zaman yolculuğundan en çok etkilenen ve sarsılan o. Hafıza kaybı bile yaşayan Charlotte'tan sonra ilk olarak Miles'ın, ardından da Juliet'in burnu kanamaya başlıyor. Fakat bu sıra neden böyle? Faraday "Adada kalma süresi" derken neyi kast ediyordu?

 Daniel, Miles'a adada kalma zamanına bağlı olarak burun kanaması - baş ağrısı gibi belirtilerin görüldüğünü söyledi. Miles da bunun üzerine Sawyer ve Locke için, 6 aydır buradalar diyor. Ada dışında 3 yıl geçmesine karşın adada henüz bir kaç gün geçtiğini düşünürsek bu süre doğru. Adada en çok kalanın Juliet olması gerekirken neden Charlotte ve Miles'ın burnu önce kanıyor?

 Miles hakkında bir çok teori var. Oryantasyon videolarındaki Marvin Candle'ın oğlu olduğunu düşünenler var. İlk bölümde Candle'ın oğlu olduğunun gösterilmesinin bir nedeni olmal.

 Peki ya Charlotte? Adada mı doğdu? Bildiğimiz bir karakterin geçmişi mi, akrabası mı? Neden çölde Dharma Kutup Ayıları'nı araştırıyordu? Widmore onu neden adaya yolladı? Henüz hiçbirinin cevabı yok.

Gossip Girl: Yeni Oyuncular

TV Guide'ın edindiği bilgilere göre, önümüzdeki bölümlerde Gossip Girl'e iki yeni oyuncu daha katılıyor: Aaron Tveit ve Holley Fain.

Daha önce Wicked ve Hairspray gibi Broadway müzikallerinin yanısıra, Ghost Town adlı bir film projesinde rol almış olan Aaron, dizide Nate Archibald'ın kuzeni Tripp Vanderbilt'i oynayacak.Ona eşlik eden ve daha önce Lipstick Jungle  ile Law & Order'da izlediğimiz Holley ise onun nişanlı Maureen olarak diziye girecek.İki bölüm sonra onları dizide görmemiz olası haberler arasında.


Nate'in son birkaç bölümdür düzelmiş gibi olsa da, maddi sıkıntılar içinde olduğunu biliyoruz. Aaron'ın bir hayli zengin olduğu da sızan bilgiler arasında, ki bu da Nate'in anne tarafından olduğunu gösterir. Anne Archibald'ın zengin ailesinin olaya el koymasının vakti çoktan gelmişti.Dizideki fakir ama gururlu genç kontenjanını Dan kendi başına yeterince dolduruyor, bir de Nate'i eklemeyeceğimiz için zengin kuzen Tripp Vanderbilt ve nişanlısına minnettarım!

The Big Bang Theory'de Terminatör

Dahi fizikçilerin ve onların pek sosyal olmayan yaşamları ile komşuları Penny'nin maceralarını anlatan Big Bang Theory'e takviye geliyor. Terminator: The Sarah Connor Chronicles 'in yıldızı Summer Glau, Big Bang Theory'de rol alacak.

EW.Com'un haberine göre; Sheldon, Leonard, Howard, ve Raj San Francisco'ya trenle gidecekler. Bölümde kahramanlarımızın muhteşem eğlenceli olacağı kesin gibi gözüken tren yolculuklarını izleyeceğiz.

Trende, en sevdikleri aktrist olan Summer Glau'nun da trende olduğunu öğrenirler. Glau, bölümde kendisini canlandıracak ve kahramanlarımız onunla tanışıp onunla konuşmaya çalışacak. Ve Wolowitz'te tahmin edilebilir şeyler yapmaya çalışacak.

Bölüm 9 Mart'ta yayınlanacak.

Lost: 13. ve 14. Bölümler



Lost'un 13. ve 14. bölümlerinin adı resmi olmayan kaynaklara göre belli oldu. 13. bölüm; Some Like It Hoth, 14. bölüm ise The Variable.

Some Like It Hoth, Hoth Gibi anlamına geliyor. Hoth, bir Norveç tanrısı. Kötülük tanrısı Loki tarafından kandırılıyor ve kardeşi Balder'i ökseotu ile öldürüyor. Ayrıca Hoth, Star Wars'ta karla kaplı soğuk gezegen.

The Variable, değişken anlamına geliyor. Zaman yolculuğu sırasında mutlaka olması gereken "sabit" dışında artık "değişkenler" de önemli olacak olabilir.

Lost: This Place is Death

Locke, nihayet adadan gidiyor This Place is Death'te. Ve arkadaşlarını bulup adaya geri getirme görevi veriliyor Jacob tarafından. Locke, arkadaşlarının yanına gidecek ve kendisini bir daha görmeyi ummayan arkadaşlarına kendisini gösterecek. Bir tür reenkarnasyon.

Benjamin'in minibüsünde yazan Canton-Rainier Carpet Cleaning yani Canton-Rainier Halı Temizleme'nin Canton-Rainer'ının harflerinin yerleri değiştirildiğinde karşımıza Reincarnation yani Reenkarnasyon çıkıyor. Jacob ve Locke hakkında teori haberin devamında.

SpoilersLost'ta bir teori tartışılmakta. 6. bölümün yayınlanan fragmanında bir resim gösteriliyor çok kısa bir süre. Caravaggio'nun tablosu. İsa, çarmıha gerildikten sonra geri diriliyor ve havarilerinin yanına gidiyor. Tabloda Aziz Thomas'ın İsa'nın yaralarına dokunmasını anlatıyor. Locke ve geri dönüşü ile bir bağlantısı olması muhtemel. Bu, Lost-Theories.Com'da yazan Locke = İsa teorilerini destekliyor.

Ve Jacob sonunda belli oldu! Jacke'in babası Christian Shephard. Onun kılığına girmiş birisi olamaz, çünkü Locke'a "Oğluma selam söyle!" diyor. Adada daha önce Jacke tarafından görülen karakterin Jacob olduğuna kesin gözüyle bakılıyordu zaten.